HAKKIMDA

21 Ocak 2015 Çarşamba

Kar



Karanlık beni yazmaya çağırıyor. Bunca beklettikten sonra yağan kar, atkısını sıkı sıkı sarınmış, montuna sinmiş halleriyle acizliğini hatırlayan insan silüetleri. Caddenin heybeti, yan binadaki elinden sigarasını düşürmeyen düşünceli adam kim bilir neye içiyor şimdi?
Hayatın bitmeyen telaşı ve önünüze çıkıp duran engelleri yazmayı daha değerli kılıyor.  Kokusunu burnunuzda tüttürüyor kelimelerin ahenginin. Sizi bile şaşırtan öykü sonlarının özlemiyle dolaşıyorsunuz. Önünüze dikte edilen sistemin içinde boğuluyorsunuz kimi zaman. Kar yağıyor şimdi. Benim her tanesine ne anlamlar yüklediğimi bilmeden yağıyor kar. Hiçbirinin yeryüzüne inerken yaptığı manevraları kaçırmak istemiyorum. Ama mümkün olmuyor. Çayımın buharına fon yapıyor eşsiz kar taneleri. Mesela şu inen kar tanesi hırçın yanıma ne çok benziyor. Ezip geçesi var parazit yapan tüm kar tanelerini. Engellerden nefret edercesine aceleci, öfkeli. Kim bilir neye bu kadar öfkesi?
Penceremin önünde ekmek kırıntılarını yiyen güvercinin tepesine kondu şimdi, bir başka kar tanesi. Merhametimi hatırlatıyor bana, fedakarlıksever oluşumu. Ve bu yüzden kendimi hep ihmal etmelerimi. Konduğu güvercinin yüreğini okşayıp ısıttığı besbelli. Kim bilir kim buz tutturdu onun yüreğini?
Şu ağacın dalları arasından süzülene bak şimdi. Hemen göze çarpıyor bak. Dudaklarında şarkı, diğer kar tanelerinin elinden tutup dans etmek istercesine coşkulu kendisi. İçimdeki müthiş yaşam sevincini hatırlatıyor bana. Seriyor gözlerimin önüne Tanrı beni. Bir başka varlık içinde bir başka suretle… Ahh! Minik kar tanesi tam da elinden tutup dans etmek istediklerin alırsa içinden yaşama sevincini şaşırma e mi? Şaşırma narin Berfu’m. Manzaraya dalmışken gözüme ilişen kar tanesinin üstünde dinlediğim şiire kulak kesiliyorum şimdi: ” Bu bahar hazır, akılsız bir yeşermenin şahane hasadına, hazır nurtopu gibi bir yaşama sevincini kucaklamaya.” Senin anlamın bu olsun minik Berfu, şiir ol sen ölümsüz ol.
Çayımı yudumluyorum şimdi afiyetle. Ama ona anlamlar yüklemek istemiyorum. Kar tanelerinin kaderini yaşatmak istemiyorum ona. Nedensiz olsun istiyorum çayı içişim. Nedensiz olsun onu sevişim. Anlamlara boğup sırtına ağır yükler bindirmek istemiyorum. Bana neleri hatırlattığını bilsin istemiyorum. Boğazımdan inerken nereleri acıtıp nereleri ısıttığını bildirmek istemiyorum ona. Hay aksi! Resmen bildiriyorum.
 Yeşil pencereleri olduğu için mutlu görünen evin önündeki ağaç dallarının karışıklığının aslında o evin yaşam kargaşasını aksettirdiğini bilme sen. Bacası üten, sobasında kestane közlenen, sıcacık muhabbetlerin çevrildiği haneler hala var sen sen, bilme. Yıllardır seni dert ortağı bilmişler, demini yudumlayıp karşılığında dertlerini akıtmışlar sana. Ahh ne fena! Gel bir güzellik yapayım ben, hiçbir derdimi bilme. Anlatıp sıkmayayım içini gel. Gel tıngırı yolunda bir hayat sürüyorum san sen. Zaten hep öyle sanmıyorlar mı?
 Tahammülsüz olduğum şeyleri, kimseleri bilme. Her insanda sevilecek bir parça bulduğumu, yalnızca sürekli hayıflanan ve olumsuz düşünen insanlarda sevgi parçacığı bulamayışımı bilme. En çok da bu minvaldeki insanların ruhlarından kaçmak isteyişimi, beni hayattan nasıl soğuttuklarını bilme. Sıkmak istemem seni sıkıcı insan manzaralarıyla. Sana sadece çay muamelesi yapayım gel. Kanıma girip bela alma başına. Yaşamak istediğim hayatın bir binadan çıkıp ötekine girmek olmadığını ve bu sirkülasyonda savrulmanın ruhumu ne kadar acıttığını bilme. Bir sabah karavanda uyanmak isteyişimi bilme, gündoğumunda güneşi karşıma alıp elime yüzüme bulaştıra bulaştıra resim fırçalamak isteyişimi bilme. Duyarsan gülme bana. Gittiğimiz kampta ikimizin de sesinin güzel olmayışına aldırmadan sevdiğim adamla şarkı söylemek istemelerimi bilme. Ağaç liflerinden ağ, etraftan bulduğumuz dikenlerden de kanca yapıp balık tutmak istemelerimi bilme. Rezilce bu. ” Bu kadar uğraşmaya ne hacet olta varken.” diyip sıkma canımı. Hatırlatma bana her şeyde mantık arayan insan evlatlarını! Açtırma benim bayramlık ağzımı kederli çay, ne güzel demleniyoruz şurada. Gardını kuşandığı için güçlü görünen insanların aslında senden benden zayıf oluşunu bilme. Geceleri yastığa kapanıp ağlamalarını, bir şarkıyla uzaklara gidip dönemediklerini bilme. Kanıma girme kederli çay. Beni benden alma. O’ndan beni al, bana getir. Yeni ufukların yolunu göster bana; hiç halim yok benim… 
Seni hep birbirlerine ısmarladılar. Sahi bir şey ısmarlayan olmadı mı sana hiç? Gel ben sana bir şiir ısmarlayayım. Senin dumanında kayboldular hep, gel sen bu şiirin dizelerinde kaybol. Bana da bakma, pundunu bulursan derdini de aç. Sarar seni dinler usulca. Hadi bu iyiliğimi de unutma.
Okuyucusuna muhabbetle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder